Play all audios:
Soykırımcı İsrail’in, Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara katliamından sonra harekete geçen FETÖ, daha önce işbirliği yaptığı iktidara karşı emniyet ve yargı eliyle tam bir savaşa
başlamadan önce muhalefeti dizayn etmeye girişti. Erdoğan’a karşı yargı operasyonlarına başlarken 6 Mayıs 2010’da kaset kumpasıyla Deniz Baykal’ı istifa ettirdi, 2011 yılında da MHP’nin 10
genel başkan yardımcısının istifasına yol açan kasetleri yayınladı. Operasyon MHP’de değil ama CHP’de sonuç verdi.
Böylece CHP’de 13 yıllık Kemal Kılıçdaroğlu dönemi başladı. 2010 yılında 87 yaşında olan CHP, Y-CHP olarak anılmaya başlandı. Y-CHP’nin ne olduğunu o dönem CHP milletvekili olan Tanju
Özcan’ın sözleriyle aktarayım: “24’üncü yasama dönemiydi, ‘Yeni CHP’ diye bir tanım vardı. Sayın Kılıçdaroğlu geldiğinde bunu kullanıyordu. Genç milletvekilleri olarak da 15 günde bir yemek
düzenliyorduk. Yemekte Aykut Bey vardı, Tokat Milletvekili Orhan Bey dedi ki ‘Efendim ortaokul çocuğuna anlatır gibi anlatın iki cümleyle biz halka anlatalım’. Kılıçdaroğlu da dedi ki ‘Sayın
Baykal partiyi MHP’ye yakın bir çizgiye oturtmuş, ben de BDP’ye yakın bir çizgiye oturtmaya çalışıyorum’. O zaman HDP değil BDP vardı.”
Y-CHP’de artık “Ulusalcılığa”, “Atatürkçülüğe”, dolayısıyla Atatürkçülere, ulusalcılara da yer yoktu.
Kılıçdaroğlu CHP’si artık FETÖ’nün emniyet ve yargı eliyle yaptığı operasyonların siyasi hamiliğine ve sözcülüğüne soyunmuştu. Ne ilginçtir, Kılıçdaroğlu’na “Y-CHP nedir?” diye soranlar
arasındaki isim olan CHP Bolu Milletvekili olan Tanju Özcan, FETÖ’nün internete sızdırdığı Milli İstihbarat Teşkilatı ve terör örgütü PKK’lı yöneticilerin “Oslo Görüşmeleri” için MİT
Müsteşarı Hakan Fidan ve yardımcıları hakkında 18 Eylül 2011’de savcılığa suç durusunda bulunan isimdi. FETÖ’cüler Özcan’ın dilekçesini daha sonra MİT TIR’larının durdurulması kumpasında da
kullandı.
O yüzden ilçe ve il kongrelerinde, CHP eski İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat’ın deyimiyle “delege pazarları” kurarak 4-5 Kasım 2023 Kurultayı’nda son vuruşunu yaptı. Kurultay günü de satın
aldığı delege oylarıyla Özgür Özel’i CHP Genel Başkanlığı’na oturtarak hedefine doğru yürüdü.
İmamoğlu, “Ben 6 yıldır aynı zamanda bir kampanya yürütüyorum” dediği cumhurbaşkanlığı adaylığı için 2014’te Beylikdüzü’nde kurduğu yolsuzluk ve rüşvet çarkını yöntem ve kadrosuyla 2019’dan
sonra İBB’ye taşıdı. Bu yolsuzluk paraları ile sadece kendi partisi değil başka partileri de kirletti. Siyasi hedefini bu şekilde finanse ederken ilk günden itibaren en çok fazla ağırlık
verdiği ise medya yapılanmasıydı. Çünkü yolsuzluk ve usulsüzlükle sahip olduğu her şeyi medya üzerinden yürüttüğü algı operasyonlarıyla korumuştu.
Şimdi tutuklu olan reklamcısı Necati Özkan’ın verdiği rakamlara göre; 2018 Aralık’ta İBB Başkan adayı olan İmamoğlu’nun 14.4’lük tanınma oranının 3 ayda yüzde 94’e çıkmasında da “kampanya
makinasına” dönüşen medya operasyonları vardı. İBB Başkanı olduktan sonra da medya yapılanmasına büyük ağırlık verdi. Özellikle sağ kolu eski gazeteci Murat Ongun üzerinden gazeteciler,
sosyal medya fenomenleri, ünlü ünsüz oyuncu ve şarkıcılar önce İmamoğlu propagandisti, sonra da yayılmak istenen yalan ve dezenformasyonda aparat olarak kullanıldı. Kimi konser kimi
sponsorluk kimi elden nakit ödemelerle desteklendi.
Özellikle Murat Ongun yönetiminde sosyal medyada yalan, dezenformasyon ve linç operasyonları ile İmamoğlu’nun hedefi doğrultusunda yol temizliği yapıldı. Artık sayıları çok azaldı ama
İmamoğlu adının geçtiği yolsuzluk ve rüşvet konularında savunma yapan gazeteci ve televizyoncular da o dönemin artıkları olarak görevlerini yapıyor.
Murat Ongun üzerinden medya operasyonlarına aralıksız devam eden İmamoğlu, 2020 yılında da medya yapılanmasına girişmiş. Bunu da yolsuzluk operasyonunda tutuklanan isimlerden İmamoğlu’nun
kullandığı tekstilci işadamı Hüseyin Köksal’ın şoförü Servet Yıldırım ifadesinde şöyle anlatıyor: “Patronum olan Hüseyin Köksal ile Ekrem İmamoğlu bildiğim kadarıyla 15-20 yıldır
tanışıyorlar. Olay TV’nin sahibi Cavit Çağlar’dı. Hüseyin Köksal, Ekrem İmamoğlu’nun talimatı ile Olay TV isimli TV kanalını Cavit Çağlar’dan almak istedi. Satın alım ile ilgili finansmanı
Ekrem İmamoğlu sağlayacaktı. Cavit Çağlar ile Hüseyin Köksal, Olay TV’nin satın alınması hususunda 2.5 milyon Euro’ya anlaştılar. Satın alma sürecindeki ve televizyonun kuruluş aşamasındaki
tüm süreç ile ilgili finansmanı Ekrem İmamoğlu’nun talimatı ile Fatih Keleş İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinden sağladı.”
Bursa’daki Olay TV merkezinin İmamoğlu’nun isteğiyle 1.2 milyon Euro’ya satın alınan Bap Plaza’nın bir katına taşındığını, yayın araç ve teçhizatları için de 2 milyon Euro harcandığını
anlatan Servet Yıldırım, “Teçhizatların finansmanı da Ekrem İmamoğlu’nun talimatı ile Kültür A.Ş. üzerinden Fetih Keleş’i aracılığı ile Hüseyin Köksal’a yapılmıştır” dedi. Olay TV’nin sahibi
Cavit Çağlar’ın satıştan vazgeçmesi üzerine 2.5 milyon Euro’yu iade ettiğini anlatan Yıldırım, İmamoğlu’nun medya işine soktuğu patronu Hüseyin Köksal’ı İBB üzerinden nasıl finanse ettiğini
şöyle anlattı: “Hüseyin Köksal’ın gerçek işi tekstildir. Hüseyin Köksal Ekrem İmamoğlu’nun talimatı ile medya ve reklam işine girmiştir. Hüseyin Köksal medya işine girince Ekrem İmamoğ’lu
Hüseyin Köksal’a ‘Medya işine girdiğinden dolayı hükümet tarafından sana baskı gelir. Tekstil işinde kredi kullanamazsın. Bu sebeple sana 2 tane reklam şirketi kuralım. Bu şirketler
üzerinden belediyedeki reklam ihalelerine girersin’ dedi. Bunun üzerine Hüseyin Köksal Advertcity ve Urban Medya isimli şirketleri kurdu. Ancak Hüseyin Köksal şirketleri amcasının oğlu olan
Av. Ahmet Köksal’ın üzerine kurdu. Ahmet Köksal’ın ortağı da Murat Kapki’dir. Advertcity’nin yüzde 80’i Ahmet Köksal’ın, yüzde 20’si Murat Kapki’nin üzerinedir. Bu şirketler kurulur kurulmaz
İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin reklam ihaleleri bu şirketlere verildi. Üst geçit reklam ihalelerinin tamamını bu şirketler alıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam 2 şirketin yıllık cirosu 1.5
milyar TL idi.”
Olay TV işi olmayınca Ekrem İmamoğlu, Hüseyin Köksal’ı çağırarak ‘Medya işinin gerçekleşmemesi sebebiyle artık hükümet ile bir tehlike kalmadığını, kurulan reklam şirketlerinden gelen
paranın yüzde 60’ının kendisine, yüzde 20’sinin Murat Kapki’ye, yüzde 20’sinin ise Hüseyin Köksal’a ait olduğunu söylemiş. Reklamdan elde edilen paralar da 30-40 gün ara ile paylaşılmış.
Paraların bir kısmı dövize çevrilip Hüseyin Köksal’ın Beylikdüzü’deki ofisinde çelik kasalarda tutulup, ihtiyaç halinde kullanmaları için İmamoğlu’nun kasası Tuncay Yılmaz’a şoförlerle
yollanırmış. Servet Yıldırı ifadesinde kendisinin de para teslimatı yaptığını itiraf ediyor: “Bu süre içerisinde Zafer Keleş de Hüseyin Köksal’a ait Beylikdüzü’nde bulunan ofise bir çok kez
yüklü miktarda paralar getirdi. Bu paraları kapalı pickup tarzı araçlarla getirmekteydi. Bir çoğunda farklı arabayla gelmişti. Bu tarz araçlarla para getirdiği zaman her seferinde yaklaşık
8-10 valiz para getirilmekteydi. Zafer Keleş’in getirdiği paraları Fatih Keleş gönderiyordu. Fatih Keleş Spor A.Ş.’nin genel müdürüdür. Spor AŞ.’den Hüseyin Köksal’ın ofisine gelen paralar
da lazım oldukça İmamoğlu İnşaat’a götürülüyordu. Bazen de Tuncay Yılmaz İmamoğlu İnşaat’ta şoför olarak çalışan şahısları gönderip Hüseyin Köksal’ın ofisinden para aldırıyordu. Hüseyin
Köksal’ın talimatı üzerine 5-6 defa da İmamoğlu İnşaat Genel Müdürü Tuncay Yılmaz’a valizlerle bizzat ben para götürüp İmamoğlu İnşaat’a ait Beylikdüzü’nde bulunan ofiste teslim ettim.”
Yolsuzluk ve rüşvetten tutuklanan İmamoğlu’nun kasası Ertan Yıldız’dan sonra en yakınındaki isimlerden olan müteahhit Ali Nuhoğlu da itirafçı oldu. Yine Bakırköy’deki Capacity Alışveriş
Merkezi’nin otoparkı nedeniyle istenilen 5 milyon dolarlık rüşvete aracılık yapan isimlerden Süleyman Atik de itirafçı kervanına katıldı.
İBB Kültür A.Ş. Genel Müdürü Murat Abbas ile başlayan itirafçıların sayısı kamuoyuna yansıyan bilgilere göre 24’e ulaştı. Bunların birçoğu da imar, iskân, inşaat ve işletme ruhsat izni
alması ya da “yenileme” adı altında işleri engellenen, ihale alıp İBB’den parasını alamayan müteahhit ve işadamlarından oluşuyor.
Kendisine bağlı işadamlarına komisyon karşılığı milyon dolarlık ihaleler veren İmamoğlu, yine işadamlarından “kafa koparma” denilen yöntemle yasal bir işinin görülmesi, hakkı olan ihale
bedelini tahsil edebilmek için bile milyonlarca dolar rüşvet vermek zorunda kalmışlar. Rüşvet olarak TL, ABD doları, Euro yanında daire, dükkân ve villa alınmış. Bunlardan en bilineni
İmamoğlu’nun Emirgan sırtlarında sahip olduğu üç villa.
NUHOĞLU’NUN İTİRAFLARI
Daha önce bu villalar için “rüşvetin villası” diye yazmıştım. İşte İmamoğlu’nun 2024 yerel seçimleri öncesi mal beyanından da kaçırdığı o üç villa ile ilgili tüm gerçekleri, villaları rüşvet
olarak veren Ali Nuhoğlu savcılığa şöyle anlatmış:
“Öncelikle Sarıyer’de bulanan ve GÜLLÜCE TARIM üzerine almış olduğum iki villanın şirket ile beraber İMAMOĞLU İnşaat’a devri hususuna açıklık getirmek istiyorum. 2021 yılında hatırladığım
kadarıyla bu villaların alınması hususunda yardımcı olmam için Ekrem İmamoğlu’nun bilgisi dahilinde Tuncay Yılmaz beni aradı bana ‘Biz burayı Ekrem İmamoğlu’na almak istiyoruz, şu anda nakit
durumumuz buna uygun değil. Kendi gayrimenkullerimizi sattıktan sonrasında sizden bu villaları almış olduğunuz şirketi olarak devralacağız’ dedi. Ben Tuncay Yılmaz’a ’Şirketimin durumunun
iyi olmadığını, bunu şu aşamada satın alamayacağımı’ söyledim. Tuncay Yılmaz bana, ‘’İSKİ de olan alacaklarımdan ödeme çıkartılacağını bu suretle satın alabileceğimi’ söyledi. Bu süreçte
benim İSKİ’ de 500 milyona yakın uzun zamandır alamadığım alacaklarımın vardı.
CHP’nin 4-5 Kasım 2023 tarihinde yapılan 38.Kurultayı ile ilgili Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı iddianameye göre “Ekrem İmamoğlu organizesinde” sağlanan menfaatlerle delegelerin
oylarında değişiklik sağlandı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğu bu usulsüz yöntemlerle elinden alındı.
Öyle bir dosya ki müştekisi CHP’li, sanığı CHP’li, tanığı CHP’li, mağduru CHP’li...
Müştekisi son seçimlerde aday gösterilen CHP’nin eski Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş, mağduru koltuğu altından çalınan bir önceki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tanıkları ise CHP
kurultay delegeleri. Haklarında soruşturma yapılanlar ve sanıklar ise Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel başta olmak üzere CHP yönetimini çalanlar.
Önce iddianamenin sonuç kısmında yer alan tespitlere bakalım:
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan ve Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kurultayı Divan Başkanı olarak görev yapan şüpheli Ekrem İmamoğlu’nun organizesinde şüphelilerin iştirak
halinde hareket ederek, 04-05.11.2023 tarihinde Ankara Spor Salonunda yapılan Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kurultayı’nda oy kullanan bir kısım kurultay delegelerine genel başkan adayı
Özgür ÖZEL lehine oy kullanmaları için;
A- Bir kısım delegeye para verdikleri, bir kısmına değişik il ve ilçelerde belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği adaylığı teklif ve taahhüt ettikleri, bir kısım delege ve
yakınlarını CHP’li belediyeler ile bu belediyelere bağlı şirket ve iştiraklerinde işe yerleştirdikleri, bir kısım delege ve yakınlarına çok sayıda market alışveriş kartları dağıttıkları,
B- Kurultayda oy kullanan bu delegelerden kullandıkları oyların fotoğrafını cep telefonları ile çekerek kendilerine göndermelerini istedikleri,
Oysa öncesinde babası gibi müteahhit-siyasetçi olan Ekrem İmamoğlu yolsuzluk ve rüşvete, cumhurbaşkanlığı adaylığı hayali bile yokken, 2014 yılında Beylikdüzü Belediye Başkanlığı ile
başladı. Yani cumhurbaşkanı adayı olduğu için tutuklanmadı, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminden itibaren yolsuzluk yaptığı için, siyasetin hatta cumhurbaşkanlığı gibi bir makamın
dokunulmazlık kalkanına sahip olmak için aday oldu.
Kariyerine, usulsüz sahip olduğu üniversite diplomasıyla başlayan İmamoğlu bunun için CHP’yi de araç olarak kullandı.
Nitekim, “Altılı Masa” liderleriyle birlikte cumhurbaşkanı yardımcı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında girdiği 2023 seçimlerinin ertesi günü “değişim” diyerek başlattığı operasyonla,
yolsuzluktan elde edilen paralarla “delege pazarı” kurarak CHP’yi de ele geçirdi. Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği 12 seçimde yanında olanları yanına çekip Özgür Özel’i CHP Genel Başkanı yaptı.
CHP’nin 4-6 Kasım 2023 Kurultayı ile soruşturmanın sanıkları arasında yer almalarının sebebi de bu.
İBB’ye yönelik yolsuzluk soruşturması İmamoğlu’nun 2019’da olduğu gibi, 2024 yerel seçimlerini de yolsuzluk parasıyla finanse ettiğini belgeliyor. Etkin pişmanlık kapsamında iki kez ifade
veren işadamı Eyüp Subaşı, İmamoğlu’nun kasası Fatih Keleş ile 2014’te bir yemekte tanıştıklarını ve yerel seçimlerden 2 ay önce kendisini arayarak, Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyasına
yönelik baskı ve duvar işlerini yapmasını teklif ettiğini, ardından İmamoğlu ile tanışmasını da şöyle anlattı: “’Akabinde Keleş, Beylikdüzü’ndeki bir seçim ofisinde beni Ekrem İmamoğlu ile
tanıştırdı. İmamoğlu bu görüşmede bana, ‘Reklam işleriyle alakalı resmi ve gayriresmi tüm süreci Fatih Keleş’le yönetebilirsiniz’ dedi.”
İmamoğlu’nun İBB Başkanı seçildiği 2019’da da reklam işlerini yaptığını söyleyen Subaşı, kendisinin alacağı şekilde Kültür A.Ş. tarafından yapılan dijital baskı, billboard, afiş ve belediye
tanıtım bilgilendirme görselleri ihalelerinin yüzde 10’unu İmamoğlu’nun kasası olan Keleş’e nakit olarak ödediğini anlattı.
2019 seçimlerinde de çalışmalarını sürdüren Subaşı, 2020 senesinde Murat Ongun’un “Eyüp Bey, sadece kendi yapımızı inşa edeceğiz, yeni dönemde seninle çalışmayı düşünmüyoruz” dediğini
aktardıktan sonra, “Böylece Murat Ongun ‘SİSTEM’e düzenli gelir sağlayan bir mekanizmayı kurmuş oldu” dedi. İfadesinde, İmamoğlu’nun Beylikdüzü ekibinden Tuncay Yılmaz, Fatih Keleş, Ertan
Yıldız, Murat Ongun ile ilgili yolsuzlukları dile getiren Subaşı, İBB’de adına “SİSTEM” denilen yolsuzluk çarkını ise şöyle anlattı: “Ekrem İmamoğlu’nun danışmanları ile bu usulsüz işler
içerisinde yer alan belediye bürokratları ve çalışanları ‘Sistem’ diye tabir edilen bir oluşumun içerisindedirler. Bu oluşumun amacı İmamoğlu’na seçim kazandırmak ve siyasi iktidar
olmaktır.”
Eyüp Subaşı’nın 5 milyon dolar rüşvet verdiğini söylediği İmamoğlu’nun kasası Ertan Yıldız da ifadesinde isimler vererek “SİSTEM” den söz etti. Yıldız, İmamoğlu adına toplanan rüşvetlerle
ilgili Subaşı ile benzer isim ve yer bilgilerini savcılıkla şöyle paylaştı: “Ekrem İmamoğlu adına yapılan tahsilatlar Fatih Keleş’te toplanmaktaydı. Bu paralar genellikle Florya’da bulunan
eski başkanlık konutu olan ve Fatih Keleş’in ofis olarak kullandığı yere getirilmekteydi. Operasyondan yaklaşık 7-8 ay önce Ekrem İmamoğlu birçok İBB bürokratına dinlendiğimizi ve takip
edildiğimizi dikkatli olmamız gerektiğini söylemiştir. Ekrem İmamoğlu tüm parasal sistemi kendisi takip etmekte olup bu sistemde nam hesabına çalışan kişilere tek tek hesap sorardı. Bu
şahıslar da kendi adlarına zaman zaman küçük işler yapar Ekrem İmamoğlu da buna göz yumardı.”
“Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda
bütün hesap bunun üzerinedir. Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı Siyonist severlerin, gönüllü veya paralı Siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur. Birileri
ısrarla görmek istemese de Netanyahu hükümeti Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir. İsrail’in Filistin
ve Lübnan’daki saldırılarını çok yakından takip ederken Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde bölücü örgütü maşa olarak kullanmak suretiyle nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok
net görüyoruz.”
PKK’LIDAN İTİRAF
Aradan tam 7 ay geçti ve PKK terör örgütü yöneticilerinden “Bese Hozat” kod adlı Hülya Oran, kendi güvenliği için Siyonist İsrail’in Kürtleri nasıl kullanmak istediğini şöyle itiraf etti;
“Bölgede ve Ortadoğu’da 3’üncü Dünya Savaşı yoğunlaştı. Bölgenin dizaynı çok gündemde. Süreci bütün bu gelişmelerden kopuk ele alamayız. Gelinen aşamada 21’inci yüzyılın dengeleri, siyasi
sistemi yeniden dizayn ediliyor. Bu anlamda bölge dizaynı İsrail’in güvenliği ve çıkarları temeline ele alınıyor ve o temelde yeniden düzenleniyor. Giderek İsrail bölgede hegemonik güç
oluyor. ABD, İngiltere ve batının ciddi desteği tüm bölge üzerinden etkisi giderek artıyor.
Bu gelişmeler doğrudan Kürtleri de ilgilendiriyor. Çünkü Kürtler de tüm bu dizayn içindedir, bu gelişmelerin tam merkezindedir savaşın tam merkezindedir. Bütün bu güçlerin de İsrail başta
olmak üzere ABD başta olmak üzere Kürtler üzerinden ciddi hesapları var, planları var. Bu dizaynda kendi menfaatleri çıkarları temelinde İsrail’in güvenliği temelinde bir biçimde Kürtlere de
yer vermek isteyen bir politika izleniyor, bir strateji izleniyor.”
Bu sözler, Siyonist İsrail’in Ortadoğu’da özellikle PKK’lı teröristler üzerinden Kürtleri kullanarak nasıl bir oyun planladığının en açık itirafı. Türkiye bölgedeki bu gidişatı başından
beri doğru okudu. Tedbirlerini ve girişimlerini de buna göre yaptı.
ÖCALAN: PKK ANLAM YOKSUNU
Aynı heyette bulunan Avukat Faik Özgür Erol da nisan ayında İtalya’daki bir toplantıda, Öcalan’ın, Suriye’nin çözülmesi üzerinden yaptığı değerlendirmede “Öcalan Ortadoğu’da daha önce
kurulan statünün ortadan kalktığını düşünüyor. Sykes-Picot statüsünün çözüldüğünü söylüyor” diyerek Önder’in açıklamasını teyit etti. Bölücü PKK’lılar açısından Sykes-Picot anlaşmasının ne
anlama geldiğini ise PKK/HDP’li Selahattin Demirtaş, 2024 yılı ocak ayında mahkeme savunmasında şöyle tarif etmişti: “Kürdistan coğrafyası 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması ile dörde bölünür.
Kürdistan’ın bölünmesi emperyalistlerin bize armağanıdır ki daha sonra kendi hatalarımızla bu sorunu büyüttük.”
PKK elebaşı Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ve terör örgütünün silahlı mücadeleye son verdiklerini açıklamasından sonra bölücülük peşinde olanlar, aynı amaç için diploması ve siyaset yöntemini
kullanacağa benziyor. İşte tam bu aşamada ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, kendilerinin taraf olmadığı, gerçekte de uygulanmamış olan Osmanlı
İmparatorluğu’nun yıkılışı sonrası, hakimiyeti altındaki Ortadoğu topraklarının İngiliz, Fransız ve Ruslar arasında paylaşılmasını öngören 1916 tarihli Sykes-Picot planı ile ilgili şu ilginç
açıklamayı yaptı: “Batı, bir asır önce haritalar, manda yönetimleri, çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot Suriye’yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil
emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız. Batı müdahalesi dönemi sona ermiştir. Gelecek, bölgesel çözümlere, ortaklıklara ve saygıya dayalı bir
diplomasiye aittir.
Suriye’nin trajedisi bölünmüşlük içinde doğdu. Suriye’nin yeniden doğuşu saygınlık, birlik ve halkına yatırımla gerçekleşmelidir.
Türkiye, Körfez ülkeleri ve Avrupa ile beraberiz- bu kez askerler, nutuklar ya da hayali sınırlarla değil, Suriye halkının kendisiyle omuz omuza duruyoruz.”
Bu sözler, Türkiye’nin çok hassas olduğu Suriye’nin toprak bütünlüğüne ne kadar hizmet eder emin değilim. Ama şurası kesin; Ortadoğu’da yeni bir bölme planı peşinde olan ABD kendisiyle
birlikte bölgede hala emperyal amaçları olan İngiltere, Fransa ve az da olsa Rusya gibi rakiplerine mesaj vermiştir.
İmamoğlu tutuklandıktan sonra Saraçhane’de otobüsün üzerinde “Ekremim aslanım burda yatıyor” diye şarkı söyleyen Zülfü Livaneli’nin sözleri ve tutumu gerçekten ibretlik. Zülfü Livaneli
hafta sonu İstanbul’da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Toplantısı’nda sol ideolojinin kültür hayatındaki hegemonyası üzerine şunları söylemiş: “Sağın silahları din, milliyetçilik ve
sermaye, yani paradır. Ama solun tek bir silahı vardır, o da kültür. Sağ, dünyanın her yerinde ne yaparsa yapsın Gramshi’nin de söylediği gibi kültürel hegemonya korumayacaktır. Sizlerin
kültürle olan bağını daha da güçlendirmek istiyorum çünkü sizlerin en doğal müttefikleriniz sanatın her alanında faaliyet gösteren yazarlar, şarkıcılar, senaristlerdir.”
Eminim dinleyenler de gülmüştür bu sözlere. Çünkü komünist, sosyalist hatta sosyal demokrat adı altında sol iktidarların tarihteki katliam, yolsuzluk ve çürümesinin örnekleri sağ iktidarları
aratmaz.Livaneli “Sağın silahı din, milliyetçilik ve para” deyince, 2019’da kahraman ilan ettiği, 19 Mart’ta tutuklandıktan sonra da Saraçhane’de otobüsün üzerinde “Ekremim aslanım burda
yatıyor” diye arkasından şarkı söylediği Ekrem İmamoğlu’ndan bahsediyor sandım. Ama kendisinin içinde bulunduğu solun kültürel hegemonyası konusunda söyledikleri hiç de haksız değil!
Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberleri, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi Hurriyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak
gösterilerek dahi iktibas edilemez. Kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.