Ali abdaal’in kursundan akilda kalanlar

Ali abdaal’in kursundan akilda kalanlar

Play all audios:

Loading...

Ali Abdaal Cambridge’den mezun genelde çalışma teknikleri üzerine konuşan şu an itibariyle üç milyona yakın Youtube abonesine sahip SkillShare adlı platformda da kursları olan bir youtuber,


eğitmen. 2 ay önce de şu video ile doktorluk işini bıraktığını açıkladı. Sadece bu yola devam edecekmiş. Ali Abdaal’ı seviyorum yalnız bazı noktalarda anlamlandıramadığım özellikleri var.


Nedir? 2021 yılında 100’ün üstünde kitap okumuş. Bunları hızlı okuma metodu ile yapıyor sadece 2 saatte bir kitap bitiriyor. Ben 3–4 tane hızlı okuma kursu bitirmiş ve bunları denemiş birisi


olarak kesinlikle bunu önermem. Çünkü sadece yazıları görüyorsunuz yani okumuyorsunuz aslında. Okuyorum illüzyonu yaratıyor sadece. Okuduğu kitapların bir kısmı da 2x’de dinlediği _-yani


normaldeki hızın iki katı kadar daha hızlı-_ sesli kitaplardan oluşuyor. YouTube da biliyorsunuz en fazla 2x izlenme fırsatı sunuyor biz izleyicilere. Belli eklentilerle bunları 3x, 4x gibi


yani 3–4 kat daha hızlı izlemek mümkün oluyor. Ali Abdaal da izlediği tüm videoları bu şekilde eklentilerle izliyor. Öyle ki izlediği dizileri ve filmleri de bu şekilde tüketiyor. İlginç bir


nokta gördüğümde durduruyorum ve normal hızında izliyorum diyor. Hatta bununla ilgili bir parodi video vardı çok güldüğüm. İsterseniz göz atabilirsiniz _(__*Watches Ali Abdaal Once*__)_.


Kendisinin birçok konuda aşırı şeffaf olması çok hoş. Bayağı her şeyini paylaşıyor. Mesela bir videoda _(__How I Made $4,790,000 in 2021__)_ nasıl bu kadar para kazandığından bahsediyor.


Yaptığı yatırımları tek tek anlatıyor ve hiç gizlemeden yapıyor bunu. Başka bir videosunda da hedeflerinden bahsediyor onları nasıl belirlediğinden vs. _(__My New Life Goals__)_ 2021 yılında


evlenmek ve çocuk sahibi olmak gibi bir hedef koymuş ama olmamış. 2022 yılındaki hedeflerinde de evlenmek ve çocuk sahibi olmak var yine. Başka bir yönü de böylesine karmakarışık gibi


görünen şeyleri kendi tarzında oldukça güzel bir şekilde aktarmayı başarıyor. Ayrıca kısa kısa hiç sıkmadan videoları olduğu için bir oturuşta kursun yarısını bitiriyorsunuz. Neredeyse tüm


kursları mikro öğrenme metodunda oluşturulmuş. Eğer daha fazla merak ediyorsanız şu yazıya göz atabilirsiniz. Ben, Ali Abdaal’ın _“__How to Study for Exams — An Evidence-Based Masterclass__”


_, _“__Learn Anything With Flashcards — The Ultimate Guide To Anki__”_ ve _“__Productivity Masterclass — Principles and Tools to Boost Your Productivity__”_ kurslarını bitirdim ve çok


sevdim açıkçası. Bu yazıda ise son bitirdiğim kursu _(__How to Organise your Workflow to Maximise Productivity__)_ konuşacağız. Ayrıca biraz uzun bir yazı olacak, tek seferde okuyup


geçmemenizi tavsiye ederim. Ara ara not da almayı, altını çizmeyi ihmal etmeyin. Ali Abdaal bu kursta, diğer Productivity MasterClass adındaki kursdaki bahsettiği modları daha da


ayrıntılandırıyor. Nedir bu modlar peki? Pilot, Plane ve Engineer. Bunları açmadan önce gün içerisinde kapladığı yüzdeleri açıklamak gerek. Acele etmeleyelim hepsini tek tek açacağız ama


önce derin bir nefes alalım olur mu? Pilot modu gün içerisinde ortalama %10, Plane modu %80 ve son olarak da Engineer modu da %5–10 arasında yer kaplıyor. Pilot’un görevleri uçağı yani


“_Plane_”i kaldırmak ve bunu da doğru hamlelerle bilinçli olarak yapmaktan geçiyor. Plane ise adı üstünde uçaktır. Uçağın görevi ne? Eh, uçmak. Rotadan sapmamak, otomatiğe bağlayıp göklerde


güzelce süzülmek. Peki son olarak Engineer modu. Yani bizim uçağımızın motoruna geldik sıra. Motor güçlü olursa ya da başka bir deyişle iyi uyuyor, sağlıklı besleniyor ve motoru çok


ısındırmıyorsak herhangi tekniksel bir arıza ile karşılaşmak da düşük bir ihtimaldir öyle değil mi? PİLOT MOD Pilot’un rolü nedir? Bilinçli işler yapmaktır. Yapılacaklar listesini


hazırlamak, gözden geçirmeler yapmak, hedefler koymak, zaman zaman geriye çekilip bakmak… Mesela Ali Abdaal her sabah “_sabah sayfaları_” _(__Sanatçının Yolu__ diye bir kitapta bahsediliyor


bundan. Eğer ben kitabı okuyamam diyorsanız aha da videosu: __Güne arınarak ve yaratıcılıkla başlamanın yolu: Sabah Sayfaları__) _yazıyorum diyor. Dolayısıyla bu da Pilot’un görevi. Çünkü


enerji gerektiriyor çünkü bilinçlilik gerektiriyor. Pilot’un rollerini yavaş yavaş açmaya İş Bitirici adlı kitaptaki Horizon of Focus adlı görselden yararlanarak yapabiliriz. Evet Pilot’un


görevlerinden en alttaki “_Takvim ve Yapılacaklar_” ile başlayalım bakalım. Bizler çoğu “_zaman_” zamanım yok diye şikayet eder dururuz. Hayır aslında var ama bizler bunu yapmamayı seçeriz.


Eğer kullandığımız dili bu şekilde değiştirmeyi denersek belki daha farklı bakabilmemiz mümkün olabilir. Yani spor yapmaya zamanım yoktan ziyade hayır ben spor yapmamayı seçiyorum. O zaman


ne yapıyorum? Başka şeyleri yapmayı seçiyorum. Ne bileyim belki burada yazı okuyorum, kitap okuyorum. Hep de Netflix izlemiyoruz değil mi? Ama sonuçta o var olan zamanımı başka şeyleri


yapmakla harcıyorum. Demek ki zamanım varmış. Eğer takvimi belirlersek ve yapacağımız şeyleri takvime yazarsak kendimize belirli görevleri atamış oluruz. Öyle ya da böyle bunları


uygulayacağım. Neden? Çünkü ben sağlığımı önemsiyorum ve günde yarım saat egzersiz yapacağım. Ama bir bakıyorum ki üç hafta olmuş ve ben sadece iki gün devam ettirebilmişim bunu. Hani ben


sağlığımı önemsiyordum? Ya da yapılacakları yazmak yerine neler yaptığımı yazmak da bana çok yardımcı olabilir. Ben hafta sonunda ya da gün sonunda baktığım zaman büyük resmi görebilirim.


Yani ben nelere zaman harcıyorum, aslında benim zamanım bunlara gidiyormuş şeklinde bir algılayış yaşayabilirim. Bir araştırma var hatta bununla ilgili. Araştırmaya katılan kişilere haftada


ne kadar TV seyrettiklerini tahmin etmeleri söyleniyor. Sonra diğer hafta boyunca rutinlerini devam ettirip bunu ölçmeye başlıyorlar. Tahmin ettikleri zaman dilimi ile asıl olan sonuç ise


acayip farklı. Haftalık TV seyretme saatine tahmini ortalama cevap 15. Herhalde ben 15 saat izliyorumdur diyor bir çoğu. Oysa gerçekte ortalama 28 saat izliyorlar. Neredeyse iki katı… Yani


ne yaptığımı ben kafamda biliyorum yapılacaklar listesine ihtiyacım yok diyorsanız size tavsiyem öncelikli olarak yaptığınız şeylerin listesini çıkarın. Bu konuyla ilgil Matt D’Avella’nın


bir YouTube videosu var _(__I tracked every minute of my life for 3 months.__)_ isterseniz göz atabilirsiniz. Ne yapıyorsa onu yapıyor hani benim zamanım nerelere gidiyor acaba şeklinde.


Yani belki de en önemli araç ne Notion, ne de Evernote _(sağ olsun bu aralar çok fazla donuyor o yüzden __Google Dökümanlar__’ı tavsiye ederim)_. Calendar. Yani takvim uygulaması. Bunu da


zaten ücretsiz bulabilirsiniz. Google’ın uygulaması gayet güzel. Mesela Ali Abdaal’ın annesi aramış. 3 hafta sonra bir etkinlik var. Bilmem kimin nikahı var gibi :D. Hemen bunu etkinliklere


ekliyorum diyor. Aksi taktirde unutmam işten bile değil. Yapılacaklar listesini haftalık yapıyormuş Ali Abdaal. Ben de şaşırmadım zaten. O hafta yapılacakları belirliyor ve sabah olduğunda


_-yani Pilot modundayken-_ listeden seçip alıyor ve o güne başlıyor. Elbette insanız ve o gün yapamadıklarımız oluyor. Yapamadığımız şeyleri ise ertesi güne erteliyoruz. Bir de Zaman


Yaratmak adlı kitapta geçen _“highlight”_ mevzusu var. O gün yapmam gereken en önemli şeyi yazıyorum sadece. Gün içerisinde ise motivasyonumuz düşmesi ihtimali karşı tek bir şey yazıyoruz.


Öteki türlü her şeyi yapmaya çalıştıkça daha da dibe düşmüş buluyoruz kendimizi. Projelere geçmeden evvel de Mark Twain’e atfedilen o meşhur > “Eğer işiniz kurbağa yemekse, en iyisi büyük


 olanı ilk > yemektir.” sözünden bahsedelim. Yani benim sürekli ertelediğimi fark ettiğim bir iş varsa günün başında yapacağım ilk iş onu aradan çıkarmaktır. Yüksek ihtimalle bu iş zor ve


sıkıcı, başlaması imkansız gibi görünüyordur. Tıpkı kurbağa yemek gibi. Daha da meraklısına Ye O Kurbağayı! kitabını öneririm. İnce ve okunması kolay bir kitap açıkçası. Gelelim diğer bir


kısım olan “_Projelere_”. Uzağa bakmaya gerek yok. Direkt bu bitirdiğim kurs Ali Abdaal’ın bir projesi. Proje dediğimiz şey koca bir iştir. Bu kursun taslağının hazırlanması, videolarının


çekilmesi derken bir sürü yapılacak şey çıkıyor ortaya. Bizlerin üniversitede aldığı her bir ders gibi. Onların sınavları, ödevleri, yoklamaları vs. tüm bu görevler dizesini bir araya


getirdiğimizde o dersi oluşturmuş oluyoruz. Bu projeleri oluşturmak için ben Todoist kullanıyorum. Ama Trello, Microsoft To-Do, Notion ve hatta Evernote da iş görür. Eğer organize bir


şekilde gidip rahat kafayla hareket etmek istiyorsak elbette. Öteki türlü kendimizi The Mummy Returns filmindeki baş kötü karakter gibi kaosun kol gezdiği tesadüflerede bırakabiliriz. Bir


diğer başlığımız olan “_Odaklanan Alanlar_” ise etiket özelliği olarak kullanılabilir. Bu özellik neredeyse tüm uygulamalarda mevcut biraz kurcalarsanız bulabilirsiniz. Etiketi nasıl


ekleyeceğim? Var olan proje mesela ne ile ilgili? Ali Abdaal’ın bu kursu yapması onun için “_iş_” etiketine dahil olurken benim bu kursu bitirmem de “_hobi_” kategorisine girebilir mesela.


Beş ya da altı tane bu şekilde odaklandığınız alanları oluşturabilirsiniz. Sağlık, aile,iş, eğitim diye listeyi uzatmak mümkün. Bunları görmek ne sağlıyor? Az önce de bahsettiğim gibi ben


sağlık kategorisine haftalık yapılacaklar listemde pek yer vermiyorsam ya da yazmama rağmen uygulamıyorsam sağlık kategorimi gözden geçirmem ve neden yapmadığımı “_nazikçe_” sorgulamam


gerekebilir. Nazikçe diyorum çünkü bir çoğumuz kendi hatalarımıza hiç de tahammül göstermiyor. Yapamayacağız, erteleyeceğiz zaten. Bu vesileyle de insan olduğumuzu bir kez daha


hatırlayacağız. Gelelim kaptanımızın yani pilot bölümümüzün bir diğer mevzusuna. Hedefler. Benim hiç hedefim yok açıkçası Ali Abdaal da: “_Ben çok meraklısı değilim_.” diyor. Değişiyoruz


çünkü durmadan. Dolayısıyla hayallerimiz ve bu doğrultuda koyduğumuz hedefler de değişiyor. Ama illa ki hedef koymak istiyorsanız SMART hedeflerden bahsediyor kursta. Bu konu da 4 Saatlik


Hafta kitabından. Bu konuda daha da derine inmek isterseniz okumanızı tavsiye ederim. Daha sonra benim tek hedefim haftada üç video yüklemek diyor. Bence yolculuğun kendisine odaklanın bir


yere varmak pek önemli değil diyor. Yani bence üç video hedefi de doğru bir hedef değil. Hatta haftada bir video bile aynı şekilde ama bir video zor değil. Sadece kendimizi yapmak zorundasın


başka şansın yok dememek. Çünkü bana göre üç sayısına odaklanmak videonun niteliğini bir yerden sonra öldürecektir. Pilot kısmında son kısmımız “_Vizyon ve Amaç_” başlığı. Bu aslında


kendini tanımak ile ilgili bir durum. Biliyorsunuz ki bu da zaman içerisinde gelişen bir süreç. Bu kısımda kendimize düzenli olarak sorabileceğimiz 3 tane soru var. Bu üç soruyu UnJaded Jade


diye YouTube kanalı olan Jane Bowler adındaki bir arkadaşından öğrenmiş. İlk soru: “_Eğer ben şimdiki yaptıklarımı aynen yapmaya devam edersem 5 yıl sonra hayatım nasıl olur?_” şeklinde.


Birinci soruyu kendinize sorarak hayatınızdaki bazı durumların uzun vadedeki etkilerini düşünmeye başlıyorsunuz. İkinci soruda bir nevi değişimin üzerine odaklanıyor. Kendimize şu: “Eğer ben


şimdiki yaptıklarımdan çok daha farklı şeyler yaparsam ve şu anda gittiğim yoldan çok daha farklı yollara girsem acaba hayatım 5 yıl içerisinde nasıl olurdu?” sorusunu sorarak değişimin


kapısını aralamış oluyoruz. Değiştirmek istediklerimizi az çok biliyoruz artık. Bir şeyler yapmaya adım atmamız gerek. Ama işte bahanelerimiz ve sözde engellerimiz çıkıyor ortaya. Bu


Türkiye’de olmaz, benim o kadar param yok, çok da hayalperest olmamak lazım. Bu durumda işte son soru devreye giriyor: “_Eğer sosyal statü, toplumun beklentileri, para gibi durumların


hepsini kenara koyarsam ve o doğrultuda adımlar atarsam şayet 5 yıl sonra hayatım nasıl olurdu?_” şeklinde soru sorarak engelleri hayali de olsa kenara koyuyoruz. PLANE MODU Pilot kısmını


bitirdik. Ne demiştik? Pilot %10, Engineer %5–10 arası ve şimdiki bölümümüz olan Plane ise %80 civarında bir rol oynuyordu. Plane’in görevi nedir? Uçmak değil mi? Yani “_Pilot_” bir rota


belirler ve o rota doğrultusunda yol alır uçak. Nasıl, hangi hızda uçulacağını da Engineer belirler ama ona da sonra geleceğiz. Plane’i üç aşamada anlatmak mümkün. Uçağın kalkması,


gökyüzünde süzülmesi ve sapasağlam yere inmesi. Kalkış zordur. Yani pilot hakikaten o uçağı kaldırmayı istemelidir. Yani tabiri caizse o kıçı kaldırıp yapılacak iş her ne ise başlamaktır.


Birçok kişi uçağı kaldırmak istemez ve buna bağlı olarak yüzlerce bahane sayabilir. Bahaneler arasında en ün yapmış olanı da “_motive olamıyorum bir türlü_” bahanesidir. Oysa bu koca bir


mittir. Bir işi yapmak için motivasyon “_duygusuna_” ihtiyaç duymak gerektiği yanılgısına kapılırız. Oysa ünlü Harry Potter serisinin yazarı J.K. Rowling hanım teyzemiz kendini otele


kapatmıştır sırf romanı yazabilmek için. Çünkü yapmak için motivasyona ihtiyaç duyduğumuzu sandığımız işler genellikle uzun vadede iyidir ama kısa vadede canımızı sıkar, hatta yakar.


Motivasyon dediğimiz şey az önce bahsettiğim gibi bir duygudur ve bizler o işe başladığımızda motive olmuş hissederiz. Bilinen aksine işin öncesinde çoğunlukla motive hissettiğimiz koca bir


yalandır. Bir şeyler yaparız ve başarılı hissederiz _-bu dışarıdan gelen bir ödül ile ya da içsel bir tatmin duygusu ile ilintilidir-_ bunun sonucunda yaptığımız iş her ne ise kendimizi ona


daha bağlı hissederiz ve sonucunda da daha motive oluruz. Bu konuda daha derine inmek için “_The Motivation Myth_” adlı kitaba göz atabilirsiniz. Bahsettiğimiz motive olmam gerekiyor aslında


bizim suçumuz değil. Yani büyük oranda bizim suçumuz değil. Çünkü kullandığımız cihazlardaki uygulamalar bizleri bizden çok daha iyi tanıyor. Yapay zeka algoritmaları da hareketlerimizi


izleyip bizleri bunlara daha da bağımlı kılabilmek için uygulamanın arayüzünü ve yer alan içerikleri bize göre kişiselleştiriliyor. Bunların birçok sebebi var en büyüğü de dopamin. Ama


oralara girmeyeceğim. The Molecule of More adlı güzel kitabı ve Andrew Huberman’ın dopamini anlattığı ve yararımıza nasıl kullanabileceğimizden bahsettiği muhteşem podcast bölümüne de göz


atabilirsiniz. Demek istediğim, bizler her ne kadar kendimizi üst düzey canlılar olarak tanımlasak da hala ilkel hayvan beyinlerine sahibiz. Hayatlarımızı büyük oranda yöneten de elbette


ilkel beynimiz. Yani bizim canım beynimiz; uzun vadeli düşünme, birikim, spor yapma gibi ulaşılması epey zaman alacak ve neredeyse her gün minik minik adımlar atması gereken hamleleri


yapabilme becerisine sahip değil ki. Kısa vadede sonuç alıp tatmin olma peşinde. Peki ben hiç uzanıp Netflix izlemek için motive olma ihtiyacı hissetmiyorum kendimi değil mi? Çünkü


eğlenceli. Ama spor değil. Ya da ders çalışmak mesela. Birçok insan için pek hoş değil. Oysa arkada en sevdiğim sözsüz müzikleri _-sözsüz çünkü odak sürekli değişiyor ve bir noktadan sonra


dağılıyorsun-_ sadece ders çalışırken çalarsam? O zaman ders çalışmak daha eğlenceli bir hale gelir. Spor yapmak. Ben mesela Geekyapar! adlı kanalı çok seviyorum. Spor yaparken de arkada


sürekli iki tane serisi var onları dinliyorum. Birisi “_Sen Ne Diyon_” diğeri de “_Dedeler Sofrası_”. Normalde severek izliyorum ama sadece spor yaparken açtığım için spor daha eğlenceli


oluyor. Spor örneğinden devam edelim. Mesela küçük küçük geri bildirimler bizleri daha da motive edecektir. Eğer ben bu hafta set olarak geçen haftaya nazaran daha fazla yapabiliyorsam bu


bana dopamin salgılatır. Bak derim gelişme var. O yüzden eskiler hep kendini başkalarıyla kıyaslama derler. Duolingo uygulaması bunu çok güzel başarıyor mesela. Sana meydan okumalar veriyor.


Sen doğru yaptıkça konfetiler, ses efektleri geliyor. Sanki oyun oynuyor gibisin ama aslında bildiğin dil öğreniyorsun yani. Başta bir metod da kayba odaklanmak. Şöyle: _“Önümüzdeki ayın


tam 25’inde, beş kilo vermiş olmazsam eğer Kamil’e (en sevdiğiniz dostunuz) 500TL vereceğim.”_ diyebilirsiniz. Bu kayıp sizi zinciri kırmamak yolunda daha da motive edecektir. Plane’ydeyiz


ve süzülmemiz gerek değil mi? Nasıl süzüleceğiz. Elbette akarak. Akış moduna nasıl gireriz tek tek konuşmadan evvel ilk başta akış modu nedir ne değildir onu anlayalım. Akış modu adını


Mihaly Csikszentmihalyi _-evet soyadının da içinde adı var bu arada-_ adında bir abimiz Akış kitabında bu teoriyi ortaya atmış. Akış modunda zaman durur işleri yaparken adeta zorlanma diye


bir şeyin varlığını hissetmeyiz. Mesela ben yazı yazarken çoğu zaman akış modunda oluyorum ve kelimeler öyle tane tane öyle tatlı bir şekilde çıkar ki sanki ben yazmıyorumdur onları. Diyor


ki bizler öyle hop diye bu akış moduna giremeyiz. Bunun için birazcık zorlamak gerekiyor kendimizi. Eğer akış modunda da değilsek ya çok kolay ya da oldukça zor bir iş ile uğraşıyor olmamız


muhtemeldir. Bunu Duolingo gibi uygulamalar çok iyi kullanabildikleri için oldukça ün sahibiler dil öğretimi konusunda. Nasıl yapıyorlar? Zorluğu yavaş yavaş arttırıyorlar, süreci


oyunlaştırıp ilerliyorlar. Akış modu da işte bu yüzden zor ve kolay dediğimiz iki ucun tam ortasında yer almakta. Oldukça odaklanmış ve huzurlu bir halde ne çok zor ne de kolay olan işimizle


hemhal olduğumuz bir andır. Odağız çünkü akıştayız. Bu sayede tüm bu bileşenler bizi dikkatimizin dağılmasından alıkoyuyor. Peki nasıl gireceğiz bu akış moduna? İlk iş dikkat dağıtıcı


unsurları ortadan kaldırmakla işe başlayabiliriz. En büyük etken bu zamanlarda telefon. Mükemmel beyinlerle bizi can damarımız dopamin gibi sistemlerimizden vurarak ekrana daha bağlı ve


bağımlı hale getirmeye amaçlıyor sevgili yazılımcı abilerimiz ve ablalarımız. Dolayısıyla telefonu _-en azından çalışma sürecimizde-_ başka bir odaya koyabiliriz. Peki ya telefonun içi? Ana


sayfa uygulamaları var biliyorsunuz. Direkt açtığımızda karşımıza çıkan uygulamalar. Onları düzenlemek güzel bir başlangıç olabilir. Eğer ana sayfamda sadece benim üretkenliğimi


destekleyecek uygulamaları barındırır ve dikkatimi dağıtan, tıkladığımda saatlerime sebep olan uygulamaları diğer sayfalara atarsam elimdeki cihazı kendime hizmet edecek şekilde kullanmış


olurum değil mi? Belli filtreler var mesela siyah beyaz filtresi. Bu filtre kabul edeceğiniz üzere telefonu daha az çekici kılıyor. Dolayısıyla bu da kullanılabilir bir tercih. Telefonu


kaldırmak bizi dışarıdan etkileyecek olan unsurlara bir örnek. Peki ya iç unsurlarımız? Stres, aklına gelen yerli yersiz düşünceler? Mesela ne zaman ders çalışmaya karar versem odayı bir


toplayasım tutuyor. Nereden çıktı şimdi değil mi? İşin kötü yanı dikkatinin dağıldığının dahi bilincinde olmadan o düşünce sinsi bir yılan gibi içine siniyor ve sen kendini o düşünceyi


davranışa dökmüş bir biçimde buluyorsun. Bunlar gibi içsel dikkat dağıtıcılar için de meditasyon güzel bir araç. Ama keşke tüm anlarımız meditatif ve zihnin gevezeliğinden azade bir şekilde


geçebilse değil mi? Dikkatimizi dağıtan dış unsurları kaldırdık, iç unsurları da kaldırdık. Hala eksik bir şey var. Tek işle uğraşmak. Evet, bu çok önemli. Madem akışa girmek istiyorsun o


uygulamadan başkasına geçmek ve elbette çoklu işten _(multitasking)_ kaçınmak. O yüzden hep derler ya derste dinle sadece not alma diye. Çünkü not alma noktasında tam akışa geçmişken birden


başka bir içeriğe geçip onu izleyip hop bu sefer tekrar yazmaya dönüyorsun. Bu da akışa girmeyi engelliyor. İyi yazarların, bestecilerin dişleri hep sarıdır fark ettiniz mi? Yaptıkları iş


güçlü bir akış istiyor çünkü. Bir çoğu da sigarayı kullanıyor tetikleyici olarak. Ben de onlar gibi muhteşem içerik üretmiyorum belki ama güzel bir kahve yapıyorum genelde yazmaya


oturduğumda. Bu beni tetikliyor ve saatlerce ne açlık, ne susama, ne lavabo ihtiyacı duymaksızın _-kimse de rahatsız etmezse-_ oturup yazabilirim. Ali Abdaal da önce masasını siliyor sonra


kahvesini yapıp çalışmaya başlıyormuş. Bunlar aslında bir rutin baktığınız zaman. Alışkanlık oluşturma noktasında da böyle tavsiyeler verilir hep. Belki duymuşsunuzdur Atomik Alışkanlıklar


kitabını. Alışkanlık konusunda yazılmış, okuduğum en iyi kitap. Peki akışa girebilmek için en uygun zaman ne zamandır? Biliyorsunuz bazılarımız gececi yani baykuş. Bazılarımız da sabahları


seven serçeler. Elbette sadece iki uçtan ibaret değiliz. Ama genel anlamda iki uçta yer alıyoruz. Bunu belirlemek biraz zaman alıyor. Ben size Todoist adlı uygulamayı önerebilirim. Sizin


tamamladığınız görevleri veri tabanına kaydedip belirli tablolar ve istatistikler sunabiliyor. Mesela benim en üretken günlerim Perşembe ve en üretken olduğum saatler de 8. Tabi bu 2020–2021


döneminin verisi. O zamanlar okul yoktu ve corona virüs yüzünden evlere kapanmıştık. Dolayısıyla her sabah erken kalkıyordum -altı gibi- ve yapacaklarımın neredeyse hepsi sabah sekiz civarı


bitmiş oluyordu. Bu aslında kendinizi takip etmek ve performansınızı anlayıp ona göre adımlar atmak için oldukça faydalı bir yöntem diyebilirim. Hala Plane modundayız. Biliyorsunuz


zamanımızı oluşturan %80’lik dilimi bu mod kapsıyordu daha doğrusu %80’lik dilimi kapsaması daha doğru olabilir demiştik. Uçağı kaldırdık o gözümüzde büyüyen işe giriştik, gökyüzünde güzelce


süzüldük ve hiçbir şekilde dikkatimizin dağılmasına izin vermedik. Şimdi geldi uçağımızı indirmeye. Ne zaman indirmeli ki uçağı? İşte o çoğu zaman size kalmış. Deadline dediğimiz mevzuyu


biliyorsunuz. O işin teslim edilme tarihi. O güne kadar bitmesi lazım. Oğuz Benlioğlu bir de redline diyor. Yani teslim edilme tarihinden daha önce sen tarih ver. İki ayımız varsa teslim


tarihine bizler bir buçuk ayda bitirerek kendimize bir söz vermiş ve disiplin sağlamış oluruz. Yani ben günde şu kadar ilerliyorum bu gidişle iki haftada biter. Arada hasta olduğumu ve


istemediğim başka tatsız durumların ortaya çıkma ihtimalini de eklersem totalde üç hafta alır bu iş. Bu günden üç hafta sonrası saat bilmem kaça kadar bu iş bitecek demelisiniz. Bu şekilde


tüm bileşenleri ayrıntısına kadar belirlemek size net bir yol çizecektir. Plane moduna veda etmeden evvel Reitoff Prensibinden de söz edelim.Yine Oğuz Benlioğlu diyeceğiz. Onun en çok


söylediği ve tok ses tonuyla kafamda canlanan o söz, _“Başarılı insanlar, en çok ara verenlerdir.”_ sözü. Ali Abdaal bir gün ara veriyormuş. Düşünebiliyor musunuz? Milyonersiniz ve bir gün


verebiliyorsunuz kendinize. Bir de bunun gerekli olduğunu söylüyor. Elbette ara verilmelidir ama bir gün gibi çok ama çok kısa olan bir arayı ben açıkçası tavsiye etmem. Kafamın içinde


sürekli beni eleştiren bir ses varsa ve ben kendime vakit ayırırken içimden bir ses beni suçlayan bir ses tonuyla: “_Ne yapıyorsun? Daha üretken şeyler yapabilirsin!_” diyorsa ben neyin


özgürlüğünden bahsediyorum ki? Ara verin sevgili dostlar. İşinize geri döndüğünüzde daha çok enerji ve yeni fikirlerle döneceksiniz. ENGINEER MODU Nihayet geldik engineer moduna. Pilottan


konuştuk. Amacı neydi pilotun? Rotayı belirlemek ve uçağı sürmek. Uçak _(plane) _ise gökyüzünde süzülmeye devam etmeli ve pilotun koyduğu rota ne ise ona aynen devam etmeliydi. Bu noktada


eğer kendimizi zorlama varsa uzun vadede pek iyi sonuçlarla karşılaşmayacağız demektir. Yani sevmediğim bir işte çalışıyor ve tüm planlarımı ilmik ilmik yapıyorsam yaşlanınca iç çekip


keşkelerimle başbaşa kalmam çok olası. Çünkü kendimi zorluyorumdur bir bakıma. Yani kendime: _“Başka yolu mu var? Tek yol bu! Başka yolu yok!”_ tarzında sadece mantık içeren sözler


söylüyorumdur. Yani bu noktada pilotun sesi zihinden mi geliyor yoksa bizlerin özünden mi geliyor bunu kavrayabilmek çok önemli. Engineer dedik değil mi? Gün içerisinde kaplaması gereken


alan %5–10 arasında olan modumuz. Nedir görevleri engineer dostumuzun? Pilot’un kendisine atadığı görevleri üç bileşene uyarak tamamlamak. SEO’ya uygun olarak. Ama bu arama motorlarında


çıkması için yapılan çeşitli düzenlemeler değil. Speed, efficiency ve organise kelimelerinin kısaltması. Yani kendisine atanan görevleri hızlı, verimli ve organize bir şekilde yapabilmek.


Hız adı üstünde. Bir şeyleri kısa sürede bitirebilme becerisi. Burada tabi ki kişinin kendi potansiyelini _(kendimize merhamet etmeliyiz bence)_ ve diğer bileşenleri de göz önünde


bulundurmak çok önemli. Yani sırf hızlı yapıyorum diye işin verimliliğini düşürüyor olmam büyük bir olasılık. Ama sadece bitirebilmek de değil dedik. Bunu efektif yani verimli bir şekilde


yapabilmek bir yandan. Verimlilik birçok şeyi kapsıyor. Düzgün bir şekilde uykunu almış olman çok önemli. Egzersiz yapıyor musun? Sağlıklı besleniyor musun? Yani genel manada biyolojik ve


mental _(psikolojik)_ anlamda sağlıklı olmamız gerekiyor. Organize olmak da çeşitli araçları kullanmaktan oluşuyor. Yalnız iş çığrından çıkıp araçlar ile amaçları karıştırdığımız noktaya da


gelmemek de bir o kadar önemli. Size hem bu konudaki Araçları Amaçlamak adlı yazımı önerebilirim. Organize olma noktasında David Allen abimiz bizlere GTD yani Getting Things Done metodundan


bahsediyor. Hayatımızda birçok işi beraber götürüyoruz. Bir yandan iş ya da okul veya her ikisi birden. Bir yandan ailemiz yani genel çerçevede ilişkilerimiz, hayallerimiz… Bunların hepsini


bir arada götürmek hatta daha da ötesi hepsini kafamızda sürekli düşünmek bizi bitkinleştiriyor. Kafamızda kurup bunları bize uygun bir şekilde organize etmedikçe de tek olacak şey stres ve


buna bağlı olarak his istemediğimiz hastalıklar olacaktır. Hadi gelin bu metodu beş maddede _(capture, clarify, organise, reflect ve engage)_ inceleyelim. Birinci madde _“Capture”_ yani


yakalamak. Aklına bir fikir mi geldi? Hemen yaz kardeşim ne bulursan yaz çünkü muhtemelen unutacaksın onu. Çünkü beynimiz fikirleri depolamaz onları yakalar. David Lynch’in de


MasterClass’daki kursunu izliyorum bu aralar. Diyor ki çok güzel üç tane film fikrim vardı. Kenara yazmadığım için unuttum. Başta da dediğimiz gibi bizler beynimizi To-Do List gibi


kullanıyoruz. Yani yapılacak aklına gelen her ne ise hemen yapılacaklar listesine at gitsin. Sonra yazarım deme çünkü sonra unutman çok ama çok olası. İkinci madde _“Clarify”_. Kökü ne?


Clear, temiz. Yani netleştirmek daha temiz hale getirmek o yazdıklarımızı. Fikirleri birçok şeyi yakalayıp yapılacaklar listesine atmak elbette önemli. Ama daha da önemlisi onları aksiyon


cümleleri şeklinde yazmak. Yani podcast yap değil. Adımları ne ise onu yapmak. “Podcast’in taslağını hazırla.” güzel bir alt görev mesela. Üçüncü maddede ise _“Organise”_ oluyoruz. Her şey


yerli yerinde mi diye kontrol ediyoruz aslında. Aklıma gelen fikirleri Evernote taslaklar bölümüne atmam organize olmaktır. Ya da docx olarak kaydeder ve bilgisayarımdaki taslak adlı klasöre


atarım. Burada asıl mesele, ulaşmak istediğimde ulaşabiliyor olmam. Geldik dördüncü maddeye _“Reflect”_ yani yansıtmak. Yani bir bakalım her şey yolunda mı? Haftalık gözden geçirmeler buna


güzel bir örnek. Hangi görevi ne kadar zamanda bitiririm diye tahmin etmiştim ve ne kadar zamanda bitmiş. Ya da şu projemde bu hafta ne kadar ilerlemişim gibi. Bunlar daha anlaşılması zor ve


örnek istediği için yazının sonuna doğru bu maddeyi tekrar ele alacağız. Nihayet son madde_ “Engage”_ ki Türkçeye angaje olmak diye çevirmişiz. Bu noktada geriye yaslanıp listenin son


haline bakıyorum aslında. Yani bakıyoruz eksik bir şey var mı? Yoksa, bunları uygulamaya döküyoruz bu noktada. Dördünce maddede bahsettiğimiz gözden geçirmeleri nasıl yapacağız? Günlük,


haftalık _(en önemlisi), _aylık ve son olarak yıllık gözden geçirmelerle. Gelin tek tek inceleyelim. Bu noktada kendimize soru sormak gerekiyor. Günlük gözden geçirmelerde iki grupta


soruyoruz soruları. Sabah ve akşam. SABAH SORULARI ŞU ŞEKILDE: * Dün gece rüyamda ne gördüm? * Bugün minnettar olduğum üç şey nedir? * Bugün kontrolümde olan ve daha da güzelleştirebileceğim


neler var? * Bugün üzerinde çalışabileceğim, yeni bir şeyler deneyebileceğim fikirler neler? * Eğer daha bilinçli, özgür ve cesur yaşayabilseydim ne yapardım? * Bugün yapmam gereken en


önemli şey nedir? AKŞAMLARI ISE ŞU SORULAR VAR: * Bugün için üç tane kazancım ne? * Bugün ne öğrendim? * Bugün daha iyi yapsaydım dediğim şey neydi ve bu fikri yarın nasıl uygulayabilirim? *


Bugün en sevdiğim şey _(favorim)_ neydi? * Bugünden kısa bir hikaye? * Bugün için hipotezin/deneyin neydi _(yeni bir şeyler denemek mesela yoga)_? * Ben uyurken bilinçaltım neyin üzerinde


çalışsın? şeklindeki sorulardan oluşuyor. Peki haftalık gözden geçirme nelerden oluşuyor? İlk olarak üzerinde çalıştığımız projeleri kontrol etmek dedik. YANI ŞU ŞEKILDE: * YouTube


videolarını kontrol et. * Projeye eklenecek taslakları Evernote’dan ekle. gibi yapılacaklar listesi oluşturabiliriz. BURADA DA ŞU ŞEKILDE: * Bu hafta ne/neler iyi gitti? * Bu hafta ne


değişebilirdi? * Nasıl hissediyorum? * Yeni bir fikrim/fikirlerim var mı? sorulardan oluşuyor. Aylık gözden geçirmeye bakalım hadi. Benim uzun vadedeki hedeflerim, hayallerim ne durumda onu


incelemek için yapılıyor genelde. Mesela hobi olarak neleri öğrenmek istiyordum? Ne durumdayım o konularda? Ali Abdaal _“Sahne Hipnozu Öğren”_ yazmış. Onunla ilgili birisine kendisine


öğretmesi için mail atmış. Dolayısıyla bu bir adımdır. Eğer listedeki bazı şeyler hakkında hiç adım atmamışsam onları sorgulamam gerekir. Neden adım atmadım? Korkuyor muyum? Gerçekten


içimden gelen, sevdiğim bir şey değil miymiş bu madde? Bunlar üzerine düşünmek tesadüfü yaşamaktan kurtaracaktır bizleri. Yıllık gözden geçirme deyip son noktayı koyalım bu oldukça uzun


yazıya. Burada da şöyle: * Bu yıl minnettar olduğum şeyler _(deneyimler, insanlar, başarılar, aklına gelen herhangi bir şey/şeyler, beni aşırı etkileyen şeyler)_ nelerdi? * Bu yıl


keşfettiğim şeyler neler? * Bu yıl çıkarttığım hayat dersleri neler? * Önümüzdeki yıl üzerinde çalışacağım şeyler _(alt başlık olarak hayat, okul, iş vs. şeklinde)_ neler? * Yapılacaklar


_(diğer yıldan kalan)_ neler? SON SÖZ Oldukça uzun bir yazı oldu. Genel anlamda Pilot, Plane ve Engineer modlarından bahsettik. Sadece sevdiğiniz şeyleri yapın. Şayet yaptığınız şeyleri


sevmiyorsanız onları bırakabilme ve hayata güvenebilme cesaretini gösterin. Atilla hocanın da her videonun sonunda dediği gibi _“Her şey kalbinizin istekleri doğrultusunda gelişsin.”_


hoşçakalın.